Sosyal Dilemma
Netflix’de “Sosyal İkilem” isimli işi izledikten sonra kendimin de bir parçası olduğum sosyal medya ve insan davranışları üzerine yazmak istedim. Biraz kendimden, biraz gördüklerimden, biraz da mesleğimden katarak hazırladım.
Sosyal medyada beni takip etmeyi unutmayın :)
Sosyal medya, ekran kullanımı, teknoloji bağımlılığı üzerine sayısız klinik araştırma var. Dikkat dağınıklığından, depresyona, benlik algısından sosyal onaya kadar her alanda etkileri hem çocuklar hem de yetişkinler için ortada.
Kullanıcı olmak
Sosyal medya ve internet bir yandan yeni bilgilere hızlı erişim imkanı sağlarken, diğer yandan kontrolsüz bir şekilde içinde kaybolmaya neden oluyor. Belgesel de altını çizdikleri, sistemin var olması için kullancıya ve her kullanıcının maximum seviyede online olmasına ihtiyaç var. Bunun için de temel olarak ödüllendirmeye ihtiyaç duyuluyor, yani beğeni ve ilgi çeken içerikler.
Büyük bir boşluğu dolduruyor.
En çok da boş kaldığımız an, kendimizle kalmamaya aracı oluyor. Aşağı kaydır, tekrar aşağı kaydır ve ödülünü al. İlgini çeken videolar, beğeni, diğerlerinden haberdar olma ve can sıkıntısından kurtulmak. Diğer taraftan bir life style platformu burası. Kendi tarzını göstermeni vaad ediyor. Böylelikle kendini diğerlerine göstererek, sosyal kabul / onay, beğenilme ve değerli hissetme ihtiyacını karşılamak için suni / sanal bir ortam imkanı sağlıyor.
Telefonumuz zihnimizin içinden bize sesleniyor
Elimizin altındaki telefon sürekli zihnimizin içinden bak bana, bak bana diye sesleniyor. Asansör beklerken, trafikteyken, toplantıdan hemen önce, sabah kalkınca, evde otururken, bir an bile boş kalmamak için elimizde iyi bir neden var. İlk boş anda eller telefona gidiyor, göz bebekleri büyüyor, uyarılıyor ve sosyal medyayının içine giriyoruz; bir şeyleri kontrol etme ya da o sosyal bağdan ayrı kalmama ya da gelen bildirimlerin dürtüsüyle
uyarılıyoruz.
Belgeselin sonunda tekrar tekrar söyledikleri bir nokta var, bildirimlerin kapatılması.
Gelen bildirimlere hemen yanıt / tepki vermek üzere şartlandığımızdan, uyarılarak harekete geçiyoruz. O an her ne yapıyorsak onu bırakıp koşullanmış bir şekilde bildirime doğru yöneliyoruz.
Sosyal medyaya bedenimiz, zihnimiz anlık yanıtlar veriyor.
Bildirimin geldiği ya da sosyal medyaya bakma fikrinin geldiği an (uyarıcı) harekete geçilen an (tepki) arasında bir boşluk var mı? Beğenilen bir fotoğraf, diğerlerinin ne paylaştığından haber almak, bir yorum, storylere kimin baktığı, kimin ne paylaştığı, mesaj kutusuna gelen bir mesaj, ödül / havuç oluyor.
Bundan daha büyük bir ödül olabilir mi?
Tüm dünyadan haber alarak, sosyalleşmeye yönelik aldığımız o haz. Diğerleriyle bağlantıdayım!
Sosyal medya, zihnimize renkli uyaranlar ve zengin içeriklerle Disney Land’ı yaşatıyor. Zihnimiz için artık bu sanal dünya dışındaki diğer herşey çok sıkıcı hale gelebiliyor. Zihin anlık hazları, uyarımları ve ödülleri sever. Elimizin altındaki dünyada bunun için tam olarak anlık uyaran ve tepki döngüsüne göre kurgulanmış. Anında pekiştirmeli ödül sistemi insan için her zaman çalışır.
Bağımlılık yapıyor
En çok da boş kaldığımız anlarda, kendimizle kalmamaya aracı oluyor. Aşağı kaydır, tekrar aşağı kaydır ve ödülünü al. İlgini çeken videolar, gelen beğeniler, diğerlerinden haberdar olmak ve can sıkıntısından kurtulmak. Bu çalışmada altını çizdikleri bir başka nokta da sistemin var olması için kullanıcıya ve her kullanıcının maximum seviyede online olmasına duyulan ihtiyaç. Bunun için de kullanıcıların ödüllendirilmesi, dikkatlerinin çekilmesi gerekiyor. Beğeni getirecek ve ilgi çeken içerikler, dikkati canlı tutuyor. Ödüllendirme için, sosyal medya üzerinden anlık ve durumsal bir gerçeklik işliyor. Değerli hissetme, beğenilme, sevilme ve onay alma ihtiyacına şartlanmış biz insanların sosyal medyaya bağımlı hale gelmesi hiç zor değil. Zihnimiz hormonlar karşısında acizdir. Ona istediği dopamini verirseniz, gözü başka hiçbir şey görmez. Bağımlı hale gelir.
Sosyal bağlara ne kadar ihtiyaç duyduğumuza, sokağa çıkma kısıtlamaları sırasında tanık olduk. Bu sanal ortam sosyalleşme çabamıza aracı olarak, diğerleri ile bağlı hissettirdiği için, ondan kopmakta zorlanıyor, ona bağımlı hale geliyoruz. Merak motivasyonu çok güçlü bir dürtü, o merak yok mu o merak. Bilim adamı olmak için de, boşta kalmamak, zihni meşgul etmek için de aynı ölçüde çalışıyor. O karşılaşmayı hiç istemediğimiz zihnimizin, boşta kalmamasına ilaç oluyor, sosyal medya ve içerikler.
Zihin öğrenir ve içine ne alırsa gerçeği, yaşam biçimi de o olur. Dikkati dağıtmak, can sıkıntısından kurtulmak, sosyalleşmek için bu araçlara bağımlı hale gelince bundan kurtulmak istediğimizi fark edebilir miyiz?
Bilgi, korkuyla birlikte olunca hızla yayılıyor
Hepimiz pandemi sürecinde, bir arkadaşın yurtdışında yaşayan yakınından ya da doktor bir arkadaştan diye başlayan kesin ama doğruluğu kontrol edilmemiş bilgiler aldık.
Özellikle yanlış bilgi, korkutan içerik hızla yayılır. Çünkü farklı, yeni ve korkutucu olan her zaman ilgi çeker. Evrimsel olarak hayatta kalmaya yönelik temel bir motivasyonumuz var. Zararlardan kendimizi korumak için yaşamımızı tehdit eden olayları daha canlı tutma eğilimindeyiz. Bunun için korku içerikleri hızla yayılıyor. Hızla diğerleriyle doğruluğu ispatlanmamış bilgiler paylaşılıyor.
Bilgiyi bilmenin gereği olarak sosyal medya paylaşımları için mutlaka zihinsel filtre kullanmak gerekiyor.
Bu bilgi gerçekten doğru mu? Doğruluğunu nasıl kontrol edebilirim?
Bu bilginin paylaşılmasının amacı ne olabilir?
Bu bilgi benim ne işime yarayacak?
Tek amaç daha çok para kazanmak
Sistem kullanıcıların ürün satması için diğer kullanıcıları kullanarak dişlilerin dönmesini sağlıyor diye açıklıyor “Sosyal Dilemma” belgeseli. Bu ekonomistlerin, toplum bilimcilerin, yazılımcıların daha iyi bilip açıklayabileceği bir alan. Kişilerin sosyal medyaya bakışıyla ilgili kendi hayatımdan bir örnekle sosyal medyaya bakış açısı ve kullanımıyla ilgili küçük bir örnek verebilirim. Yakın zaman öncesinde, insanların buraya görsel koyarak açtıkları eğitimlerle eğlenen, bu durumdan şikayet eden bir arkadaşım vardı. Bu durumun ne kadar basit olduğunu söylüyor ve bunu ticari buluyordu. Bugünlerde, katıldığı yedi günlük online bir eğitim sonrası eğitmen olmuş, kendi görselleriyle renklendirdiği, eğitim duyuruları paylaşıyor, bilgece sözler ediyor, açtığı eğitimlere insanları davet ediyor. Bu ve benzer tutumları sosyal medyada sergileyecek, henüz eline o fırsat geçmediği için kullanmayan çok insan var. İşte bu kısımda kullanıcılara bırakılamayacak "etik" devreye giriyor. Belgeselde de özellikle bu etiğin üzerinde itinayla durulmuş.
Antik Yunan’dan beri insanlığın temel sorunsalı, ahlak ve etik.
Yaşamımıza verdiğimiz değer önceliklerimizden geçiyor
Kullanıcı farkındalığının esas olduğunu düşünüyorum. Sevdiğim hesapları takip eder, günün belli zamanlarında bu sanal sosyal ortamın içinde olurum, paylaşmak istediğim anlarımı, görüşlerimi paylaşırım, takip etmek isteyenlerle etkileşimde olur devam ederim. Benim için önemsiz diyemem, sosyal medya üzerinden paylaşım yapmayı da etkileşim de olmayı da seviyorum. Ama tek gerçeğim bu alan değil. Aynı zamanda film izlemeyi, kitap okumayı, yazı yazmayı, yürüyüş yapmayı, boş boş bir kenarda oturmayı da hayatıma dahil ediyorum. Ve yaşamımda hangi alanda ve zamandaysam o anın içinde olmaya özen gösteriyorum. Belirli zamanlarda da sosyal medyayı kurcalıyorum.
Kendimi sosyal medya kullanımına yönelik böyle ikna ediyorum, diyelim.
Peki ne yapalım?
Elbette hiç sosyal medya kullanmamak gayet sağlıklı bir tercih olabilir. Her dönem her nesil, her toplumda olduğu gibi bir grup bilinçlenerek kullanımına yön verip, imkanlara hızlı ulaşmanın, gelişmenin ve büyümenin yolundan gidecek, bir grup bunun içinde kaybolacak, bir grup da tamamen karşı olduğunu söyleyerek bir diğer uçta yer alacak.
Bu sosyal dilemmayı çözümlemek için reel bir ayrıma ihtiyaç var gibi geliyor bana. Haftalık sosyal medya kullanımım 10 saat. Günde 1 saatten daha fazla bir sosyal medya kullanımım var. Bu beni mutsuz etmiyor. Kitap okumaya, yazı yazmaya, işlerime daha fazla vakit ayırıyorum. Yapmaya çalıştığım şey, o an ne yapıyorsam onun önceliği haline gelmemesi, sosyal medyanın. Film izliyorsam, bildirim gelirse şu an film izliyorum diyorum. Seans aralarımda elimin gittiğini fark ediyorsam, şu an çalışıyorum ve zihnimin uyarılmaya değil sakin kalmaya ihtiyacı var diyorum. Bazen sınırsız sayıda post paylaştığımı fark ettiğim için bunu da günün belirli anlarına indirgeyerek, o zamana sabitleme kararı aldım. Sosyal medyayı kontrol etme aralığımı da azaltarak, bekleyebilir diyorum. Bir sosyal medya bağımlısı olarak, şu sıralar fena gitmiyorum.
Çocuklar için
Çocuklarla ilgili durum hem daha net hem daha zor. Soru basit. Bir sosyal medya kullanıcısı olarak çocuğunuzun sosyal medya kullanmasını ister misiniz?
Gençlerin hem kimlik gelişimleri hem de zihinsel gelişimleri sebebiyle 16 yaşa kadar mutlaka sosyal platformlardan uzak durmaları gerekiyor. Arkadaşlarının “aa senin instagramın yok mu?” beklentilerini yönetmek çok zor. Burada da sosyal mecrada bulunmayarak dış dünyada kabul edilmeme riskiyle karşı karşıya kalıyorlar. Gençlerin kendi aralarında ortak bir dili ve sosyalleşme biçimi haline gelmiş durumda. Bu platformlarda bulunmayan çocuklar muhtemel dışlanma, kabul görmeme ihtimaliyle başa çıkmaya çalışıyor. Orada çocuğun mutlaka kendi farkını ve farkındalığını yakalaması gerekli.
Comments