top of page
  • Yazarın fotoğrafıAnıl Yetişen

Ebatı değil işlevi: EGO

Narsisizm psikolojik bir hastalık mı yoksa kendini değerli görmenin bir yolu mu?

Bugün sizinle bir Psikanalist olan Heinz Kohut'un gözünden narsisizmi, benliğin bu işlevini konuşmaya çalışacağım. Biraz çocukluğa inip, çocukluğumuzda anne babamızdan görmeyi beklediğimiz o ilginin, sevginin olgunlaşmamız, yetişkin olmamız üzerinde nasıl etkileri olduğunu örneklerle konuşacağız.

Bencillik geliştirmeden kendimizi sevilebilir ve değerli görmenin, tatmin olmuş hissetmenin hayatımız üzerindeki etkilerine bakacağız. Ve hayal kırıklıklarımızı, kusurlarımızı, yetersizliklerimizi de yanımıza alarak yaşam serüvenimize tüm gücümüz, neşemizle nasıl devam edebileceğimizi konuşacağız.


Kohut narsisizmi anlamada dikkatini benliğin gelişimine çevirdi.

1970'lerde Heinz Kohut, kendilik psikolojisi olarak anılan başlığın altında farklı bir narsisizm görüşü formüle etmeye başladı. Freud'un narsisizmin patolojik olduğu görüşünün aksine, Kohut narsisizmi, sağlıklı benlik gelişimini ya da başka bir deyişle kendini sevmeyi gelişimin çok önemli bir parçası olarak gördü.


“Benlik, kişinin öz saygısının özü ve kendisinin sevilebilir ve bütün hissetmesi anlamına gelir. Bu şekilde narsisizm patolojik değildir; daha ziyade, narsisizm, kişinin benlik duygusu ve yaşamdaki genel işleyişi için hayati önem taşıyan: öz-sevgidir.“ diyor sevgili kohut.

Profosyonel bir sporcunun, bir biliminsanın, sanatçının, çalışıp üreten bir insanın elde ettiği başarılar benliğinde büyük bir tatmin yaratır; böylelikle bunun peşinden koşar. Becerilerine ve kendine yönelik güven duyar.


Narsisizmin çekirdeği yaşamın en başında oluşmaya başlar.

Bebeklerin fiziksel gelişimi için beslenmeye ihtiyaçları olduğu gibi, duygusal olarak hayatta kalabilmeleri ve kendilerini geliştirebilmeleri için başkalarından sevgi ve ilgi görmeye ihtiyaçları vardır. Başka bir deyişle, bebeğe bakım gösteren öteki (anne-baba), yaşamın erken dönemlerinde duygusal düzenleyici olarak işlev görmeye de hizmet eder.

Bebeğin ihtiyaçları sadece karnının doyurulması, temiz tutularak bakım verilmesi değil; duygusal olarak da beslenmesi için ilgi, güven, sevgi görmesi gerekir. Ebeveynlerimizden bunları görmediğimizde yetişkinliğimizde büyük bir eksiklik yaşama ihtimalimiz de artar. Yaşamın daha ilk yıllarında duygusal olarak beslenemediğimizde, bunu yetişkinliğimizde ne şekilde telafi ettiğimizi hayatımızdaki seçimlere, sevme sevilme alışkanlıklarımıza bakarak görebiliriz. O eksik parçayı tanımayan biz, bulmak için neler neler yaşıyoruz.

Şimdi konuşacağımız örneklerde de göreceğimiz gibi, sevgili anne babaların çocuğunun ihtiyaçlarına empatik uyumu, bu ihtiyaçların karşılanmasını sağlamada önemli bir rol oynar.

Diyelim ki bir çocuk okuldan eve geliyor ve annesine resim dersinde çizdiği bir resmi gösteriyor; çocuk anneden övgü almak ister. Yansıtıcı bir ilişki üstlenen anne - baba, çocuğun övgü ihtiyacına empatik bir şekilde uyum sağlar ve “Ah, bu harika! Sen çok yetenekli küçük bir ressamsın” diyerek çocuğun resmini buzdolabının kapağına yerleştirir.

Kohut şöyle der:

Çocuklar, hayranlık duyabilecekleri, idealleştirebilecekleri; inançları, değerleri, özlemleri ve gücü kazanabilecekleri biriyle bağ kurma ihtiyacı duyarlar. İdealleştirilmiş bir yetişkinin varlığı, çocuklara sakinleştirici, yatıştırıcı düzenleyici işlevlerin yanı sıra hırslarını ve hedeflerini oluşturacakları temeli oluşturur.

Bir çocuğun karanlıkta uyumaktan korktuğunu ve rahatlamak için annesine koştuğunu hayal edin. Anne, çocuğun korkularıyla empati kurar ve bir hikaye okurken çocuğuna sarılır ve iyi geceler öpücüğü verir. Bir çocuğun kendini tehdit altında hissettiği bu tür korku zamanlarında, sakinleştirici, yatıştırıcı bir ebeveyn büyük ölçüde onarıcı olabilir. Çocuk, “her şeyi daha iyi hale getirmek” için inanılmaz, takdire şayan bir güce sahip olan anne veya babasından güç alır. Çocuk bağlı olduğunu hissettiği bu kişi sayesinde, “Sen güçlüsün; beni daha iyi hissettiriyorsun. sana bağlandım; dolayısıyla ben de güçlüyüm” diye düşünür.

Çocukların rahatlama, güven, sevgi için başvurabilecekleri birine sahip olmanın yanı sıra, yaşam boyunca onlara rehberlik edecek, inançlarını, değerlerini, hırslarını ve hedeflerini destekleyecek bir yetişkine de ihtiyaçları vardır.

Bir çocuğun itfaiyeci bir babayla büyüdüğünü hayal edin. Çocuğun babası, ona başkalarına yardım etmenin ve hayat kurtarmanın değeri hakkında konuşur. Çocuk, zamanla hırslarını ve hedeflerini şekillendiren bu değerde inanılmaz bir anlam ve tatmin bulmaya başlar. Eğer bu çocuk bilime ilgi duyarsa, büyüdüğünde, başkalarına yardım etmenin önemine ve hayat kurtarmanın değerine yönelik inancıyla doktor olmaya karar verebilir.

Bu çocuk bir öğretmen olursa çocuklara inançları ve değerleri doğrultusunda kendileri olmalarına yardımcı olabilir. Bir siyasetçi olursa ülkenin adil, insani değerlere uygun yönetilmesini sağlayabilir. Birini sevdiğinde, ilişkisinde, yıkıcı ve zarar verici olmadan veya boyun eğici ve mağdur olmadan sevmenin ve sevilmenin yolunu rahatlıkla bulabilir.

Kohut’a göre çocuk bakıcılarla ve diğer önemli kişilerle de bir benzerlik duygusu yaşar. Bir çok öğretmen, antrenör, hala, dayı, teyze Alice Miller’ın daha sonra adına üçüncü tanık dediği kişiler bunlar, çocukların hayatlarında büyük dönüşüm yaşamalarına aracı olabilirler.

Bir kız çocuğu annesiyle aynı renk gömleği giymeyi seçebilir. Ya da küçük bir oğlan çocuğu, babası gibi tıraş oluyormuş gibi yaparken banyo lavabosunun üzerinde babasının yanında durabilir ve yüzüne tıraş kremi sürebilir. Kohut’un adına ikizlik dediği bu tutumlar, çocuklara, yaşamları boyunca çok önemli olan bir aidiyet duygusu sağlar. Ergenlik dönemindeki genç yetişkinler kardeşlik ararlar; adına kızkardeş ya da kanka diyerek bu ikizlik deneyimleri yaşamın içine akar karışır. Daha da yetişkin olduklarında kendileriyle ortak ilgi alanlarına sahip insanların yer aldığı kulüplere katılabilirler. Bir takımın taraftarı olarak veya felsefe kulübüne girerek.

Eğer yetişkinliğe geçişte çocukluktaki sevgi, ilgi temel güven eksik kalırsa yetişkinlikte bunu farklı şekillerde telafi etmeye çalışıyoruz. Eksik parçanın yerini doldurmaya çalışıyoruz.

Kohut, çocuğa bakım veren kişinin çocuğun ihtiyaçlarına empatik uyumunun kendiliğin gelişiminde önemli bir rol oynadığını düşündü. Ancak Kohut, hayatın iniş çıkışlarının doğal bir parçası olarak, bakım verme deneyiminde empatik kusurların ve hayal kırıklıklarının mutlaka olacağını da özellikle belirtti. Her sağlıklı ilişki gibi ebeveyn çocuk arasındaki ilişki de bazı kusurları, anlaşmazlıkları, tükenmişlikleri de içinde barındırır.

Çocuğun narsisistik ihtiyaçları, çoğu zaman güvenilir bir şekilde karşılandığında çocuk için hiçbir sorun kalmaz. Peki nasıl güvenilir bir şekilde bu ihtiyaçlar karşılanabilir diye soracak olursanız eğer işte göster amcana oranı buranı demeden, bu çocuk hiç diğer çocuklara benzemiyor çok zeki gerçekten telefonda her şeyin yerini buluyor demeden, yani ben öyle biriyim ki benim parçam da böyle bir şaheser diye gösterme çabasına düşmeden, çocuğun kendisini destekleyip, ilgi gösterip, ihtiyaçlarını karşıladığımızda bu iş zaten su gibi akıyor.

Kohut’un da belirttiği gibi bakım veren kişi zaman zaman kusurlu ve bazen kaçınılmaz olarak başarısız olmasına rağmen, empatik olarak çocuğa uyum sağlayabildiğinde, çocuğun maruz kaldığı acıyı kabul ettiğinde ve onunla birlikte onarabildiğinde bu yeterince iyidir.

Ama bakım veren kişi başka çocuklar neler yapıyor bizimki geride kaldı diyerek, ya da çocuk öfkelendiğinde ona arkasını dönüp küserek ya da çocuğun üzüntüsü karşısında etekleri zil çalarak kendi yetersizliği ve kendi mağduriyetine gömülerek çocuğu göremiyorsa, çocuğun bunu telafisi abartılı bir benlik geliştirerek de olabiliyor, anne veya babası gibi kendini yetersiz ve mağdur görerek de.

Kohut yaşam serüveninde karşılaşılan hayal kırıklıklarının, çocukların kendi kendini yatıştırıcı, düzenleyici işlevler geliştirmesine yardımcı olabileceğini, bunların önemli bir gelişim ortamı yarattığını düşünüyordu. Elbette, hayal kırıklıkları, gelişimsel olarak büyümenin sürdürülebilmesi adına çocuk için katlanılabilir olan sınırlar içinde kalmalıdır; aksi takdirde, hayal kırıklıkları muhtemelen dayanılmaz aşağılık duyguları olarak hissedilir ve gelişen benlikte sorunlara yol açabilir.

Şunu demek istiyor aslında çocuk parkta bir kaç kere düşüp kalkıp yoluna devam ettiğinde diğer denemelerinde dengesini daha iyi sağlar. Bu sırada çocuğun yanında olan yetişkin güvenle durur, sen de hemen düşüyorsun demez ya da koşup düşmesin diye çocuğu tutmaz, düşerse de iyi mi diye bir bakar, orada olduğunu belli eder belki sorar iyi misin diye ya da güven dolu bir bakışla destek olur, bazen de davam edebilirsin istersen oynamaya ben buradayım diyerek güven verir.

En nihayetinde çocuk başarısız olduğunda, arkadaşları ile sorunlar yaşadığında, yetersiz, kusurlu hissettirmeyen, kendisine destek olan, sorunların çözümü için güven veren ebeveyninden, zor zamanlarında sorunlarla başa çıkmak için başvuracağı bir davranış repertuarı öğrenir.

İşte çocuğa bakım veren kişi benliğin gelişiminde narsisist çekirdeğin sağlıklı bir şekilde gelişmesine bu şekilde aracı olur.


Blog'a üye olarak yazılardan haberdar olabilirsiniz.

Spotify'da "ben de psikolojiyle ilgiliyim" podcast yayınımı dinleyebilirsiniz.


14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

İç ses

bottom of page