Beyin Bir Tahmin Organıdır
Sinirbilim araştırmacıları, beynimizin düşünmek için gelişmediğini - gerçekliği tahmin etmek için uzmanlaştığını ve algımızın hayatımızda düşündüğümüzden çok daha fazla gücünün olduğunu söylüyor.
Beynimiz, iki kulağımızın arasında, kafatasımızın içinde karanlık, sessiz bir kutuya sıkışmış durumda tüm dünyamızı yönetiyor. Onun algıladıklarına inanıyor, düşündükleriyle kararlar veriyoruz. Son yüzyılda hislerimizden uzaklaşıp biraz daha fazla beynimizin içinde yaşamaya başladık gibi. O ne diyorsa o! Peki dünyayı, beynimiz gerçekten olduğu gibi mi algılıyor?
Gün içinde, gözlerimiz, kulaklarımız, burnumuz ve diğer duyu organlarımız aracılığıyla dış dünyadan sürekli olarak duyu verileri sevgili beynimize gelir. Bu veriler, beyne ulaşmadan önce anlamlı görüntüler, kokular, sesler ve diğer hisler biçiminde değil sadece ışık dalgaları, kimyasallar ve özellikle bir önemi olmayan hava basıncındaki değişikliklerdir. Peki, ne oluyor da bunlar müdüriyete ulaşınca bir anlam kazanıyorlar?
İşte burada algı devreye giriyor.
Ne olduğu belli olmayan duyu verileriyle karşı karşıya kalan beynimizin, bir şekilde bunlarla ne yapacağını bulması gerekir. Bunun için de bu dışarıdan gelen bilgileri anlamlı kılmak üzere hafızaya başvurur.
Hafıza dediğimiz organı da şöyle tanımlayabiliriz:
Beynimiz dünyayı anlamlandırmak için yüz binlerce yıllık insan evriminden gelen aktarımlar, çocukken düştüğümüz o ağaç, anane evindeki kestane kokusu, anne terliği, en son ayrıldığın işteki sadist yönetici, sürekli haklı olduğunu iddia eden eski sevgili, pandemiden önce gittiğin en son tatil, çok sarhoş olup hatırlamadıkların ve daha fazlası gibi bir sürü geçmiş tecrübelerden yararlanır.
Hafıza sayesinde hayatta ve sağlıklı kalabiliriz. Hafıza sayesinde beynimiz aldığı duyusal verilerden bir anlam çıkarması sonucu, merdivenden düşmeyiz veya bir aslanın öğle yemeği olmayız.
Beynimiz duyu verilerini deşifre etmek, anlamlandırarak ilerleyebilmek için hafızaya başvurur.
Beynimiz takıntılı bir şekilde bir anlamda her an kendine şunu soruyor: Benzer bir durumla en son karşılaştığımda, vücudumda benzer tepkimeler olduğunda, ne yaptım?
Geçmiş deneyimler sadece çevremizden bize geleni, olan biteni değil, aynı zamanda vücudumuzda olanları da içerir. Ve yaşamsal olarak da hayati önem taşır. Tiksinti duyduğunda tüylerin diken diken olması, aşık olduğunda midende kelebeklerin uçması, kalbinin yerinden çıkacak gibi olması, başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi olmasının duygusal ifadelerde bir karşılığı var.
Beyin bedeninde olanları takip eder, kayıt eder ki buradan bir anlam çıkarıp karar alabilsin. Yeni tanıştığın biri eski sadist yöneticine benziyorsa bedeninde bir tiksinti duyduğunu beynin fark eder ve yanlışlıkla istemeyeceğin birine aşık olmanın önüne geçerek bu durumdan kaçınmanı sağlar. Sonuçta bu tiplere güven olmaz der, seni korumak için.
Tıpkı daha önce yediğin ve zehirlendiğin yemeğin kokusunun burnuna geldiğinde midenin kalkması gibi. Sistemi korumak için benzer şekillerde çalışırlar.
Beynimiz, geçmiş deneyimlerimizden, başımıza gelenlerden, arkadaşlarımızdan, öğretmenlerimizden, okuduğumuz kitaplardan, izlediğimiz videolardan, eski sevgiliden ve diğer şeylerden öğrendiklerimizden faydalanabilir. Anlam ilgiden doğuyor diye boşuna dememiş yunan filozofu Epiktetos.
Beynin, o anda dış dünyadan gelenlerin bir anlamını çıkarmak ve bu konuda ne yapacağını tahmin etmek için bu parçaları hafızadan getirdikleri ile bir araya getirir.
Sen gözünü açıp kapayıncaya kadar, beyninin içindeki nöronlar, karmaşık bir elektrokimyasal ağ yapılanmasıyla bilgileri iletir, geçmişten gelen parçaları yeniden yapılandırır.
Beynin her zaman şu soruyu sorar:
En son benzer bir durumla karşılaştığımda, vücudum benzer bir durumdayken, ne yaptım? Cevabın duruma mükemmel bir şekilde yanıt vermesi gerekmez; beynin sadece hayatta kalman ve gelişmene yardımcı olacak uygun bir eylem planı oluşturmaya çalışır.
Cevap da deneyiminin kendisi olur. Başka bir deyişle, beynin gördüğün, duyduğun, kokladığın, tattığın ve hissettiğin her şeyden bir anlam oluşturmak için kafanın içindeki ve dışındaki bilgileri birleştirir.
Sanat eseri, özellikle de soyut sanat, insan beyninin içinde yansımalarla anlamlı hale gelir. Picasso'nun Kübist bir çalışmasını gördüğünde, insan figürlerini bir şeye benzetmenin nedeni beyninin soyut unsurları anlamlandırmasına yardımcı olan insan figürlerine ilişkin anılara sahip olmasıdır.
Ressam Marcel Duchamp bir sanatçının sanat yaratmada işin yalnızca % 50'sini yaptığını, kalan % 50’nin izleyicinin beyninde oluştuğunu söylemiş. Bunun da bir adı var. Sanatçılar ve filozoflar bu ikinci yarıyı “seyirci payı” olarak adlandırıyorlar.
Bu ikinci yarıdaki payını hayatında karşılaştığın her olay için düşünebilirsin. Yeni biriyle tanıştığında ve ona ilişkin düşünceleri fark ettiğinde ya da işini yaparken yeterince mükemmel olmadığını düşündüğünde, hayal kırıklığı yaşadığında ya da işler ters gidiyormuş gibi hissettiğinde bu ikinci yarıdaki payını düşünebilirsin. Bir anlamda insan karşılaştığı olaylardan değil onlara ilişkin anlam ve yorumlardan daha çok etkileniyor. İkinci yarının hayatımızda, olayları algılayışımızda payı büyük.
Uykusuz olduğunda dolayısıyla yorgun veya düşük enerjili hissederiz, beynimiz de bunu açlık olarak yorumlayabilir, çünkü daha önce hafızada açlık, düşük enerjili olmakla ilişkilendirilmiştir ve açlık hayatta kalmak için temel ihtiyaçtır. Bunun içindir ki uykusuzken hızlı bir atıştırmalığın enerjini artıracağını düşünerek kendini yemek yerken bulabilirsin. Aslında, uykusuzluktan yorgun düşmüşsündür ancak bunu açlık olan yorumlayan beynin seni gecenin bir yarısı buzdolabına doğru götürebilir. Bu durum istenmeyen şekilde kilo almamızın bir nedeni olarak da gösteriliyor.
Uzaktan profilden bir arkadaşını gördüğünü sandığın ya da bir tanıdığa benzettiğin oldu mu? Telefonunun titremediği halde cebinde titrediğini hissedip elini attığın oldu mu? Sinirbilimciler, günlük deneyimimizin bir halüsinasyon olduğunu söylemekten keyif alırlar, dünya vücudumuz tarafından sınırlandırılmıştır ancak beynimiz tarafından inşa edilmiştir derler.
Neyseki henüz gördüğümüz halüsinasyonlar nedeniyle akıl hastanesine yatmadık. Bu, algımızı oluşturan ve tüm eylemlerimize rehberlik eden günlük bir halüsinasyon türüdür. Beynimizin dünyayı anlamlandırmasının normal ve sağlıklı yoludur.
Son olarak susayıp bir bardak su içtiğini düşün. Son yudumunu mideye indirdikten birkaç saniye sonra, muhtemelen susuzluğun azalır. Oysa ki suyun kan dolaşımına ulaşması aslında yaklaşık 20 dakika sürer. Su içmek, susuzluğunu birkaç saniye içinde gideremez. Peki susuzluğunu ne giderdi? Beynin duyu organları ile su içtiğininin farkına vardığı için, su içmenin sonuçlarını tahmin eder ve suyun kan dolaşımın üzerinde herhangi bir doğrudan etkisi olmadan çok önce bizimki gerekeni yaptı diye susuzluk alarmını kapatır.
Beyin bir tahmin organıdır
Gerçek anlamda tahminler sadece beyninin kendi kendisiyle konuşmasıdır. Beynin şu anda, geçmiş ve şimdiki kombinasyona dayanarak, yakın gelecekte ne olacağı konusunda en iyi tahminlerini yapıyor.
Aslında, beynimizin öngörü süreci bu kadar doğrusal değildir. Genellikle beynimizin belirli bir durumla başa çıkmasının birkaç yolu vardır ve her biri tahminler ve olasılıklar arasında bir telaş yaşamamıza neden olabilir. Nihayetinde, her an, bazı tahminler kazanır.
İşin etkileyici yanı, gördüğün, duyduğun, kokladığın, tattığın, o anda bedeninde hissettiklerin tamamen kafanda inşa edilmiştir. Sonrasında beynin tahminde bulunarak, seni etkili bir şekilde harekete geçmeye ya da geçmemeye hazırlar. Tahmin doğru olduğunda, gerçekliğini yaratır. Yanlış olduğunda yine gerçekliğini yaratır ve hatalarımızdan öğreniyoruz deriz. Beynimiz tahminlerimizin sonucundaki hatalarımızı değerlendirir, yeniden yapılandırır ve tahminlerini günceller, böylece bir dahaki sefere daha iyi tahminler yapabiliriz. Belki de yapamayız.
Durum böyleyse, yani beynim tahminlerde bulunmak için hafızaya gidiyorsa, bu aynı zamanda ileride bulunacağım tahminlere hafızaya aldıklarımla katkıda bulunabilirim anlamına gelmez mi?
Yani her ne yaşıyorsak doğrusu yanlışı olmadan kendi algı dünyamıza hizmet ediyor, kendi eşsiz deneyimimizi meydana getiriyoruz. Bunun için yeni fikirler öğrenmek için biraz zaman ve enerji harcayabilirsin. Yeni şeyler, yeni aktiviteler deneyebilirsin. Bugün öğrendiğin, denediğin her şey, yarını farklı şekilde tahmin etmek için beynine yeni tohumlar ekmek demektir.