Bir kabustan uyanmış, şaşkın şaşkın tavana bakarken, gergin, korkmuş, endişeli bir halde henüz gerçek olup olmadığını anlamadığım, gerçek veya değil olsa da kendimi fırtınanın içinde bulduğum o an vazgeçişlerin ertesinde yeniden başlama umuduyla buluyorum kendimi, yine, yeniden.
Geçmişten bir anının kuyruğuna tutunur zihnim ve onu takip eder. Cama düşen bir yağmur tanesinin, durarak, hızlanarak, yavaşlayarak ilerleyişinde, bir yaprağın ağaçtan düşerken süzülüşünde, esen bir rüzgarda. Bu yolculuk beni çok uzun süre önce yaşadığım sıcak evimin salonuna da götürür, ağlamaktan içimin çıktığı bir zamana da. Bazen karanlık bir tünelin içinde sadece sonunda görünen ışığa doğru, bazen bulutların üzerinden süzülerek çatıların üzerinden geçerek, bir mahalleye. Bazen bana bakan bir çift mavi gözün içinde görürüm kendimi ya da ah dinleseydim keşke dediğim o nasihatı işitir kulaklarım. Uykusuz kaldığım bir gecenin iç sıkıntısında açarım gözlerimi, kurduğum kabul olmuş-olmamış bir çocukluk hayalinde. Tüm ümitlerimi yitirdiğimi düşündüğüm, saatlerce oturup kaldığım parkın içindeki o bank, hatırlamamı bekliyormuş. Yine yapmam dediğim o hatayı hatırladığımda, kaç kere tekrar ettiğimi düşünmeden, gençmişim işte derim. Her kafadan onlarca sesin çıktığı bir sofrada bulurum kendimi, kimi yüzler tanıdık, kimilerinin yüzleri yok hatırlanacak. Kalbimin deli gibi çarptığı, zihnimin durduğunu düşündüğüm o anlara zamanda yolculuk etmek. Yavaş yavaş camda kayan bir yağmur damlasını takip ederken gözlerim. Anmak, anabilmek. Hatıramda olanları yok saymadan, bugün yaşadığım, düşündüğüm, hissettiğim, fark ettiğim ne varsa geçmişimde olanlara teşekkür etmek benim için, anmak.
Geçmiş deyince akla neden hep olumsuzluk gelir? Neden kayıp ve yas gelir? İnsan geçmişiyle arkadaş olmayı sevemez mi? Geçmişimin peşimi bırakmayan düş kırıklıkları değil beni büyüten tecrübeler olması, beni heyecanlandırıyor. O dört tekerlekli bisiklet mesela onu ne kadar çok istediğim ve dedemin bir gün elinde o bisikletle evin önünde belirmesi. Yola çıkma bak külahları değişiriz yoksa dedikten saatler sonra yolda geçirdiğim kaza. Seni affetmeyeceğim dediğim, seni affetmiyorum diyen ilişkilerim. Ağız dolusu attığım kahkahalar, babamın mezarının başında çocukluk göz yaşım. Beni büyüten kayıplar ve yaslar, beni büyüten mutluluklar, beni büyüten endişelerim, beni büyüten umutsuzluklar, beni büyüten yeni heyecanlar. Sizinle yaşamıyorum sizsiz de değilim. Kapısında ben yazan zihnimin odasında hepsini saklıyorum. Hiçbiri ile kavgalı, küs değilim. Hepsi geçmişimde, şu anımda ve geleceğimde. Hiçbirini her an hatırlamıyorum. Hiçbirisi aklıma geldiğinde zihnimden kovmuyorum. Geçmişten gelen yakın bir dostun misafirliğine gösterdiğim özenle, ev sahipliği yapıyorum, zihnime geldiklerinde. Unutursam, yok sayarsam, bastırırsam şu anda yaşadıklarımı itinayla yaşayamam. Şimdiki beni bilemem, geleceğimi bilemem. Kim olduğumu bilemem. Geçmişi düşünmek değil hatıraların mirasına sahip çıkmak, özenle misafir edebilmek anıları. O zaman rahatlıkla şimdi ile barışık yaşayabilirim. Şimdinin de özenle hatıralar defterinde alacağı yeri hazırlarken, kaçmadan, onu hatırlayacak, istediğinde misafir olarak gelebileceğini bilerek.
Hüzünün bir duygu kederinse zihinde verilen bir mücadele olduğunu anladığım o günden beri, hüzünlerim kederlere dönüşmesin diye doya doya, seve seve sonuna kadar yaşıyorum onları. Hüzünlerimi de seviyorum, hüzünlerime neden olanları da. Heyecanlarımı da seviyorum heyecanlanmamı sağlayanları da. Yaşadığımı hissediyorum bu sayede, yaşam serüvenimin devam ettiğini.
Comments